SAĞLIKLI HAYATIN ANAHTARI SU
     Hayatımızı idame ettirebilmemiz için en önemli besin öğemiz olan su , dolaşım ve sindirim sistemlerinin çalışmasında temel ihtiyaç olduğu gibi , vücudumuzdan artık ve zehirli maddelerin atılmasında da mühim bir vazifeyi yerine getirir.
Su hayattır. lnsan organizmasının önemli bir kısmı sudan oluşur. Kan dolaşımının olabilmesi,vücudun zararlı maddelerini atabilmesi, iç zarlarının kurumadan görevini yapabilniesi için hep suya ihtiyaç vardır.'Bunun için saglıklı her insanın aşırı terleme ve ishaihalleri dışında, günde en az 1.5 litre suya gereksinınesi vardır.
     Bu sebeple insanları ve gezegenimizi korumak için müsait ve güvenilir suya olan ihtiyacımızın artığı sürekli vurgulamak artık çok önemli bir husus durumundadır.
     Su, insanoglunun yaşammı devam ettirebilınesi için en önemli besin ögesidir. İnsan sağlığı açısından çok büyük önemi oldugu gibi, yaşama ait her şey suya bağlıdır .Yeryüzünde heryıl çogunlugu çocukolınak üzere 2 milyon insan uygunsuz su kullanimı ve kötü hijyenik şartlar neticesinde ortaya çıkan bagırsak enfeksiyonlanndan hayaum kaybediyor. Aynca kronik flor eksikligi ve benzeri pek çok durum da çok ciddi bir netice haline geldi. Dünyatnızın pek çok bölgesinde Hepatit A ve sıUlla ciddi bir sağlık ıneselesi olarak eğemmiyetini korumaktadır .Bunları engellemek ancak kullanılabilir su kalitesini arıtmak ve sağlık şartlannın iyileştirilmesi ile mümkün olacak.

DOLAŞIM SİSTEMİNİN TEMEL MADDESİ
     Susuz birkaç günden fazla canlı kalamayan insanoğlunun agırlığımn ortalama yüzde 60 ila 70'i sudan oluşur. Yani vücudumuzu, içinde DNA, RNA, enzimler , proteinler , polipeptidler gibi organik moleküllerin aktif ve serbest bir şekilde dolaştığı bir kaba benzetebiliriz. Vücudumuzda önemli fonksiyonları olan dolaşım sistemimizin ana maddesi sudur. Aynca İkinci bir dolaşım sistemini oluşturan lenfatik
sistemin de (beyaz dolaşım sistemi) ana maddesidir.
     Sindirim sistemi içinde yer alan ve yiyeceklerin sindirilmesinde rol alan bir çok maddenin de içeriği büyük oranda sudur .Vücudumuzdan artık ve zehirli maddelerin atılmasında önemli rol oynayan su, idrar yolları sistemi içinde büyük öneme sahiptir.
Vücudumuz için özellikle eklemlerin rahat hareket etmesi için yağlayıcı bir özellik gösteren su, gözlerimizde, burnumuzda, boğazımızda bulunan salgıların ve salyanın da temel maddesidir.
     Vücudumuzun ortalama sıcaklıgı 37 derecedir ve bu sıcaklık tüm fonksiyonlann optimal oluştugu ideal sıcaklıktır.Bu sıcaklık vücut tarafından hassasiyetle düzenlenir. Özellikle anugı durumlarda terlemeyle vücut soğutulmaya çalışılır. Burada da ana aktör sudur.

SU KAYBI
     Bütün bu faaliyetlerin eksiksiz olarak yapılabilınesi için gerekli olan suyun vücuda mutlaka verilmesi gerekir. Çünkü,gün boyunca bizler idrarla, terlemeyle, solunumla sürekli sıvı kaybederiz. Bu kayıplann oranları ve yerine konulmaması ile önce susama sonra sırasıyla ağız kurulugu, halsizlik, baş ağrısı, vücut ısısında artma, sık soluma, kalp atım sayısında anma, kas krampları, şuur bulanıklıgı ve komaya kadar giden belirtiler ortaya çıkabilir .Böbrekler az su ile de zararl1 maddele ri, yogun bir idrar çıkararak atmaya çalışlr ancak, bu denli yoğun idrar çıkışı, idrar yolu iltihapları, kum ve taşlannm oluşumuna yol açabilir. Bağırsaklar az gelen suyun olabildiğince fazlasını kullanmak için daha bol Sıvı emerler ve bu da sürekli kabızlık sebebi olabilir. Kan koyulaşacagı için tansiyon düşmesi ve dolaşım yavaşlaması görülür .Aslında suyun yerine konulması kolaydır, yiyerek ve içerek bunu kolayca halledebiliriz. Birçok meyve ve sebze de bol miktarda su vardır.

GÜVENİLİR SU
     Çay , kahve ve benzeri içecekler her ne kadar bol SiVl içerseler de, içeriklerinde ki kafein, tein gibi aktif maddelerinidrar söktürücü etkisi nedeniyle su suzluğumuz daha da artar. Bu nedenle vücut suyunun yerine konmasında en önemli ve tercih edilecek madde güvenilir su olmalıdır. Güvenilir derken temiz, mikropsuz, içeriğinde olması gereken özellikle flor, magnez,yum gibi nrineralleri yeteri kadar barındıran, agır metal ve kimyasal madde içenneyen bir sudan bahsediyoruz. Özellikle suyun aç karına yani yemeklerden önce yemeklerde bir süre sonra içilmesi özellikle suyun emiliminin ve biyo yararlanımının tam olması nedeniyle çok dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Ancak böylece sudan optimum faydayı sağlarız. Yeterli su alımı iştahıınızı azaltır, vücuttaki yağların daha kolay yanmasma yardımcı olur , Vücuttaki su birikmesinin engeleyici tesiri vardır, Enerji ihtiyacınızı dengeler , yorgunluk hissine engel olur, toksin maddelerden daha kolay ve çabuk annmaınıza yardımcı olur, kabızlığa mani olur. Bu özellikleriyle su, şişmanlık mücadelesinde uygulanan beslenme şekillerinin hepsinde kilit bir görev üstlenmektedir .

DİYETTE SU TÜKETİMİNİN ÖNEMİ

     Kilo verme programlarında vücutta depo edilen yağlar yakı1ırken, su oranında artışlann Olması gerekir. "Bu sebeple şuursuzca yapılan zayıflama programlarında, yağın dışında yağsız vücut kitlesinde yani kas ve suda da kayıp olur. Kaybedilen bu kilo, kısa sürede yağ olarak geri alınır. Bunun sebebi ise vücudun kendisinden beslenmeye başlamasıdır. Kişinin vücut ağırlığının yüzden 50-60'ı su Olması gerekirken, obezlerde yağ oranı arttığından su oranmda anlamlı düşüşler görülür.
     Bu olumsuzluklann oluşmaması için, yakılan her 1000 kalori için yaklaşık 1 litre suya İhtiyaç vardır. Aynca vücuttaki ödenri bilinçli su tüketerek önleyebiliriz. Çünkü besinlerin ağızda sindirimi başladıktan sonra tüm doku ve hücrelere taşıyan sudur. Burada erji oluşturduktan sonra atık maddelerin atımı da suyla olur. Günümüzde yapılan en büyük hatalardan biri, zayıflama metotlann da yağ kaybı yerine su kaybının tercih edilmesidir. Bu tür durumlarda, azalan su oranıyla kalp normalden daha fazla çalışmaya başlar, soluk almada güçlük olur, yorulma süresi kısalır.
     Öte yandan, kilo kaybından kaynaklanan deri sarkmaları da dinamik egzersizlerle beraber bol su içilerek önlenir. Yeterince su, daha fazla kas oluşmasını sağlar.


MADEN SUYU VE ÖNEMİ !

    Modern hayatın bir neticesi olarak ne yazık kİ artık tarladan, ağaçtan henüz koparılmış, taze sebze ve meyveler tüketemiyoruz. Muamele görmüş besinler İse belki bİze İhtiyacımız olan kaloriyi sağlıyor ama sağlıklar bir hayat sürdürmemiz için gereken mineralleri ihtiva etmİyor. Neyse ki Türkiye, mineral değeri bakımından Avrupa'ya göre 4- 5 kat daha zengİn ve sağlığa çok daha yararlı maden suyu kaynaklarına sahip.

    Ünlü şarkıcı Tarkan konser için gittiği yerlerde kalacağı otellerden özel bir istekte bulunuyor: Maden suyu. Otelde yaklaşık bir tona yakın maden suyu stoğu olmasını şart koşuyor Tarkan. Çünkü maden suyunu sadece içmiyor, aynı zamanda günde üç kez maden suyuyla doldurulan küvette banyo yapıyor. Niçin? Daha sağlıklı olmak için. Sağlıklı bir hayatın şartlarından biri de vücuda ihtiyacı olan mineralleri temin etmek.
    İnsan vücudu fonksiyonlarını doğru şekilde yerine getirebilmek için 80'den fazla mineral kullanıyor. Nasıl ki karalardan okyanusa doğru akan deniz suları bu esnada birçok zehirli maddeyi tesirsiz hale getiriyor, insanın dolaşım sistemindeki mineraller de benzer şekilde faaliyet gösteriyor.
     Hücrelerin sağlıklı olabilmeleri ve fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için minerallere ihtiyaçları var. Kan oluşumu, uygun vücut sıvıları kompozisyonu, sağlıklı sinir fonksiyonları, uygun kardiovasküler sistem operasyonu ve diğer birçok faaliyet için vücut mineralleri kullanıyor. Vitaminler gibi, mineraller de vücudun enerji üretme, büyüme ve iyileşme gibi fonksiyonları sağlamasına yardımcı oluyorlar.      Zira tüm enzim aktiviteleri mineral gerektiriyor. Yani vitamin ve diğer besinlerin vücuda yararlı olabilmesi için de minerallara ihtiyaç duyuluyor.
     Peki mineral nedir? Mineraller, tıpkı vitaminler gibi mikrobesinler grubuna dahildir ve insan vücudunda hayatın devamını sağlayacak birçok metabolik reaksiyona katılırlar. Normal metabolizma ve hayati fonksiyonların sürdürülebilmesi için gerekli inorganik maddeler olan mineraller, metabolik olaylara katılarak pıhtılaşma, kas liflerinin uyarılması gibi biyolojik reaksiyonlarda görev alıyorlar.

MADEN SUYU
     Besin maddesi olarak mineraller iki gruba ayrılıyor: Bol (bulk) bulunan veya temel mineraller ve iz (kıt) mineralleri. Bol mineraller - kalsiyum (Ca), magnezyum (Mg), sodyum (Na), potasyum (K) ve fosfor (P) - insan vücudu için fazla miktarda gereken mineraller. Vücutta az miktarda bulunması gereken mineraller, yani iz mineralleri ise bor, krom, bakır, germanyum, iyot, demir, manganez, molibden, selenyum, silika, sülfür, vanadyum ve çinko. Vücudun dengesi için çok önemli olan bu minerallerden birinin eksikliği ya da lüzumundan az olması, diğer mineralleri de etkileyerek vücudun dengesinin bozulmasına sebep oluyor. Peki vücut mineral eksiğini nasıl tamamlayacak? Hangi mineralleri hangi gıdalardan alacak? Ne yazık ki bugün yediğimiz besinlerin büyük bölümü bu minerallerden yoksun. Zira yıllar boyu aynı tarlalarda aynı sebzeler yetiştirildiği için bu topraklar artık mineral bakımından eskisi kadar zengin değil. Hatta artık sadece Türkiye değil, dünyanın her yerindeki topraklar eskiden sahip oldukları 20'ye yakın minerali kaybetmiş durumda. Bu mineralleri almak için geriye tek bir kaynak kalıyor, o da maden suyu.
     Çözünmüş halde mineral ve gaz ihtiva eden kaynak sularına maden suyu adı veriliyor. İlk çağlardan beri, bugünkü gibi şişelenmiş halde değilse de şifalı yeraltı sularını kullanıyor insanlar. Bugün gelinen noktada ise maden suyu içmek neredeyse sağlıklı bir hayat için mecburiyet haline geldi. Topraktaki azalan mineral seviyesinin sebzelere etkisi, tabii sebze - meyve tarımı yerine genetik olarak işlenmiş tohum kullanılarak tarım yapılması ve dünyada bazı şehirlerde içme suyu şebekelerinin giderek kirlenip mikroplandığı şüphesi sebebiyle, özellikle Batı'da her geçen gün maden suyu tüketimi artış gösteriyor. Avrupa ve Amerika'da sağlıklı olmasının yanı sıra güzellik ve gençlik verici özellikleri sebebiyle de maden suyu tercih ediliyor. Bugün Avrupa'da yıllık kişi başına maden suyu tüketimi 24 litre civarında. Mineral değeri bakımından Avrupa'ya göre 4- 5 kat daha zengin ve sağlığa çok daha yararlı kaynaklara sahip olmamıza rağmen Türkiye'de bu rakam henüz sadece 2.2 litre.
     Modern hayatın bir neticesi olarak ne yazık ki artık tarladan, ağaçtan henüz koparılmış, taze sebze ve meyveler tüketemiyoruz. Muamele görmüş besinler ise belki bize ihtiyacımız olan kaloriyi sağlıyor ama sağlıklı bir hayat sürdürmemiz için gereken vitamin ve mineralleri veremiyor.Yani Tarkan gibi günde üç kez küveti doldurup maden suyu banyosu yapmamız gerekmiyor ama vücudumuzun verdiği sinyalleri doğru değerlendirip eksik mineralleri doğru besinlerle ve maden suyu ile telafi etmemizde fayda var. Daha sağlıklı bir hayat için!

SODA VE MADEN SUYU AYNI ŞEY Mİ?

     Jeolojik ve fiziksel olarak koruma altında tutulan yer altı sularından kuyu açılarak veya kaynaktan doldurularak elde edilmiş, çözünmüş katı madde muhtevası toplam 250 ppm'den daha az olmayan sulara maden suyu adı verilir. Çözünmüş mineral tuzları, elementler ve gaz ihtiva eder. Mineralli suları diğer sulardan ayıran özellik, kaynağından elde edildiği anda spesifik miktar ve oranlarda mineraller ve iz elementler ihtiva etmeleridir. 500 ppm'den daha az mineral içerenlere düşük mineralli su, 1500 ppm'den daha fazla içerenlere yüksek mineralli su denilmektedir. Genellikle maden suyu ile sodanın aynı şey olduğu zannedilir. Oysa bu ikisinin tek ortak noktası mideyi rahatlatma özelliğine sahip olmalarıdır. Soda, içilebilir nitelikteki herhangi bir suya karbondioksit eklenmesi suretiyle yapılır. Yani musluk suyuna karbondioksit eklenerek soda elde edilebilir. Oysa maden suyu yerin en derin katmanlarından çıkar ve çıktığı yerin jeolojik özelliklerini taşır. Magmadan aldığı karbondioksit gazının basıncı vasıtasıyla yeryüzüne çıkan maden suları, yukarı doğru bu hareketleri esnasında geçtikleri toprak katmanlardan mineralleri toplarlar. Bu yüzden maden suları mineral bakımından çok zengindir. Soda ise mineral ihtiva etmez.

HANGİ MİNERAL NE İŞE YARAR?
KLORÜR: Hayat için az miktarda klorür mecburidir. Klorür sindirim sistemini değişmeden geçip, idrara karışır. Klorür, sodyum ile birlikte hücresel sıvıda da bulunur ve vücut ağırlığının yaklaşık yüzde 0.15'ini oluşturur. Sodyum ve potasyumla birlikte klorür sağlıklı sinir ve kas fonksiyonunu sağlar. Sindirim ve atık yok etmeye de katkıda bulunur. Klorür besinleri sindirmede en önemli sıvılardan biri olan hidroklorik asidin ana bileşenidir. Azlığı aşırı terleme, kusma veya ishale sebep olabilir. Düşük klorür seviyesi vücut sıvılarının bazikleşmesi, dehidrasyon ve idrarda potasyum azlığına yol açar.
Kaynaklar: Kereviz, marul, zeytin, çavdar, deniz suyu ve domates.
SODYUM: Sodyum su dengesi ve etkin mide, sinir ve kas fonksiyonu için gereklidir. Potasyumun hücre zarlarından dışarı pompalanması için uygun ortamı sağlamaya yardım eder. Sodyum azlığı mide krampları, anoreksia, dehidrasyon, depresyon, baş dönmesi, yorgunluk, hayal görme, başarısı, kalp çarpıntısı, tat duyusu bozukluğu, uyuşukluk, düşük kan basıncı, hafıza bozukluğu, kas zayıflığı, tiksinme, zayıf koordinasyon, nöbet ve kilo kaybına sebep olur.
Kaynaklar: Hamsi balığı, peynir, deniz tuzu, kabuklu deniz hayvanları, kırmızı ve yeşil biber ve deniz sebzeleri.
SÜLFÜR: Sülfür kanı dezenfekte etmekte, yani temizlemekte görev alır ve vücudun bakterilere direncine yardımcı olur. Vücudumuzu zehirli maddelere, radyasyonun ve hava kirliliğinin zararlı etkilerine karşı korur. Safra salgısını canlandırır ve yaşlanmayı yavaşlatır.
Kaynaklar: Brüksel lahanası, kuru fasulye, lahana, yumurta, balık, sarımsak, et, soğan, deniz tuzu, soya fasulyesi, şalgam.
KALSİYUM: Kalsiyum kemik ve dişlerin yapı, oluşum ve sürdürülmesinde temel bir ihtiyaçtır. Kemik erimesini azaltmada yardımcı olur. Bu temel mineral aynı zamanda kan basıncı, kan pıhtılaşması, kas büyümesi, sinir geçirme, kanser önleme, enerji üretme, yağ parçalamaya yardımcı olur ve erken kalp hastalıkları riskini azaltır. Kalsiyum magnezyumla birlikte birbirini tamamlayarak çalışır. Örneğin kalsiyum kasları kasarken, magnezyum gevşetir. Azlığı eklem ağrıları, tırnak kırılması, depresyon, çarpıntı, hayal görme, yüksek kan kolesterolü, kalp çarpıntısı, yüksek tansiyon, egzama, uykusuzluk, kas krampları, sinirlilik, renk solukluğu, raşitizm ve diş çürümesine yol açar.
Kaynakları: Badem, brokoli, tereyağı, lahana, keçiboynuzu, karahindiba çiçeği, yeşil yapraklı sebzeler, keçi sütü, incir, süt ve süt ürünleri, somon balığı, sardunya balığı, deniz tuzu, deniz ürünleri, susam tohumları, şalgam yeşilliği, böğürtlen yaprağı, kuşburnu, nane, yulaf, hardal yeşilliği.
MAGNEZYUM: Magnezyum insan vücuduna kalsiyumun kullanımı, kalp fonksiyonları, kan basıncı, enerji üretimi, dinlenerek uyumaya yardım etmede gereklidir. Vücutta kalsiyum, magnezyum, sodyum ya da potasyum eksikliği bacak kramplarına sebep olabilmektedir. Araştırmalarda kalp krizi geçirenlerin kanında ve kalp kaslarında magnezyum azlığı tespit edilmiştir. Azlık belirtileri astım, kalp tutukluluğu, kronik yorgunluk, uykusuzluk, asabiyet, sindirim azlığı, solunum bozuklukları, hızlı kalp atışları ve kuşatılmadır. Kalp krizlerinde hastaya hemen magnezyum verilmesinin yaşama ihtimalini yüzde 60 artırdığı bilinmektedir. Migrene karşı da magnezyum minerali takviyesi yapılmaktadır. Magnezyum beyindeki damarları rahatlatarak kan akışını iyileştirmektedir.
Kaynaklar: Elma, kayısı, avokado, muz, pekmez-tahin, bezelye, esmer pirinç, süt ürünleri, balık, incir, sarımsak, greyfurt, yeşil yapraklı sebzeler, limon, Lima fasulyesi, et, ceviz, karabiber, maydanoz, şeftali, nane, somon balığı, deniz tuzu, susam tohumu, soya fasulyesi, tofu, tahıl ve tahıl taneleri.
POTASYUM: Potasyum vücut sıvılarının dengesinin sürdürülmesi, sinir sinyallerinin iletimi, insülünün serbest bırakılması ve kas gerilmesine yardımcı olur. Rafine ürünler kullanıldığı için potasyum azlığı insanlarda sık görülür çünkü diüretik alışı ve fazla miktarda su içilmesi hayati potasyumun dışarı atılmasına sebep olmaktadır. Potasyum eksikliği yorgunluk, zayıflık, ruhsal depresyon, düşük tansiyon, kas yorgunluğu, tuz tutulması ve normal dışı kalp atışlarına sebep olur.
Kaynaklar: Avokado, muz, kırmızı pancar, esmer pirinç, hurma, meyve kurusu, incir, balık, meyve, sarımsak, pırasa, domates, et, fındık, portakal, patates, piliç, kuru üzüm, sebzeler, tahıl taneleri.
BOR: Bor sağlıklı kemikler, dişler ve kalsiyum, magnezyum ve fosforun uygun metabolizması için ihtiyaç duyulan bir mineraldir. Bor beyin fonksiyonlarını geliştirir, kemik erimesini azaltır ve kas yapar. Bor azlığı D vitamini azlığını hızlandırır. Östrojen gibi belli hormonların aktive edilmesi için de bor gerekmektedir.
Kaynaklar: Elma, havuç, tahıl, üzüm, yapraklı sebzeler, fındık, armut.
DEMİR: Demir birçok enzim için hayati bir bileşendir. Hastalıklara direnci artırır, yorgunluğu azaltır ve kanın kırmızı hücrelerinin oksijenlenmesini sağlar. Azlığı anemi, konsantrasyon azlığı, kırılgan saçlar, uyku hali, kırılgan kemikler, sinirlilik, şişmanlık, azalan fiziksel kapasite ve azalan bağışıklık fonksiyonlarına sebep olur.
Kaynaklar: Badem, avokado, fasulye, kırmızı pancar, pancar, mısır gevreği, hurma, yeşil yapraklı sebzeler, ciğer, Lima fasulyesi, böbrek, et, yumurta, balık, fındık, midye, şeftali, armut, piliç, kabak, kuru üzüm, pirinç, kahve, tahıl.
MANGANEZ: Manganez minerali kemik oluşumu ve bakımı, bağ dokuları için çok gereklidir. Protein ve genetik malzemelerin sentezine katkıda bulunur ve besinlerden enerji üretmeye yardımcı olur. Aynı zamanda antioksidan görevi görür ve normal kan pıhtılaşmasına yardımcı olur. Manganez, glikoz metabolizmasının anahtar enziminde önemli bir yardımcı faktördür. Azlığı diyabet ve erken doğumlara sebep olabilmektedir. Diyabetliler normal kişilerin yaklaşık yarısı kadar manganeze sahiptirler.
Kaynaklar: Avokado, kuru bezelye, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler, fındık, deniz sebzeleri, tahıl taneleri, kara hindiba çiçeği.
FOSFOR: Fosfor hem kemik hem de diş oluşumu için gereklidir ve hücrelerin büyümesine yardım eder. Azlığı pek yaygın olmamakla birlikte endişe, kuruntu, düzensiz nefes, deri hassaslığı, zayıflık ve kilo değişimine sebep olur.
Kaynaklar: Asparagus, mısır, süt ürünleri, yumurta, balık, meyveler, meyve suyu, pırasa, piliç, et, kepek.
LİTYUM: Lityum, depresyon ve alkol bağımlılığı gibi ruhsal bozuklukların sebeplerini azaltma ve önlemeye yardımcı olur.
Kaynaklar: İnek ciğeri, patlıcan, pırasa, patates, tahıllar, deniz ürünleri ve domates.
SELENYUM: Savunma sisteminin güçlendirilmesinde katkıda bulunur. Kanserden korumada etkilidir. Serbest radikallerin artığı durumlarda (sigara içilmesi, hava kirliliği, ultraviole ışınları ve radyasyona maruz kalma) önemlidir. Kardiyovasküler hastalıklardan korunmak ve karaciğer fonksiyonlarının sağlıklı devam etmesi için kullanılır.
ÇİNKO: Bütün mineraller vücut için önemli iken, çinko diğerleri içinde en ağır işçilerden biridir. Çinko sperm üretiminde çok önemlidir. Çinko azlığı, sperm sayısı ve testosteron seviyesinin azlığına sebep olmaktadır. Geç iyileşen kesik ve yaralar bedenin çinkoya ihtiyacını gösterebilir. Bu madde yaraların iyileşmesini hızlandırmak ve hücrelerin yenilenmesinde önemlidir.
Kaynaklar: Biftek, istiridye, hindi, tahıl ve baklagiller, kahvaltı gevrekleri, lifli yiyecekler.


YUDUM YUDUM SAĞLIK

     HAYAT KAYNAĞI SUYUN FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR... İŞTE DAHA FAZLA SU İÇMEK İÇİN BİR NEDENLER LİSTESİ... Gündelik hayatta ihmal ettiklerimizin başında su içmek gelir. Sağlığın korunması ve canlılığın sürdürülebilmesi için gerekli bir numaralı madde sudur. Vücudumuzun % 55-75’lik kısmını su oluşturur. Su; metabolizmanın düzenlenmesinde ve vücudumuzdaki tüm reaksiyonlarda görevlidir. Gün boyu içeceğimiz 2 lt su, enerji oluşumunu artırır ve zayıflamaya yardımcı olur, besin maddeleri, oksijeni... taşıyarak organ ve dokuları korur. Aç karnına içtiğimiz su; organizmayı zararlı toksin maddelerden arındırır. İmmün sisteminin, görevini yapabilmesi için su gereklidir. Bu özelliği ile zinde ve dinç kalmamızda yardımcıdır.
Cildimizin; nem ve elastikiyetinin düzenlenmesinde su rol oynar. Günümüzde bayanların korkulu rüyası haline gelen selülit oluşumunun önlenmesinde de su yine ilk sırayı alır.
Emzikli kadınlarda; süt üretimini artıran en önemli sıvı sudur. Özellikle kalori oranları yüksek hazır meyve suları, gaz yapan asitli içecekler yerine su tercih edilmelidir.
Hamilelikte; suyun önemi daha da artar. Bebeğin içinde bulunduğu amnion sıvısı her üç saatte bir kendini yeniler. Yetersiz sıvı alımı ile amnion miktarı azalacağından, suya gereksinim artar.
Sıcak havalarda; vücut sıcaklığını düzenleyici olarak çalışır. Dikkat edeceğimiz nokta, yazın içtiğimiz su miktarını artırma gerekliliğidir. Bedenimiz ısındıkça terler ve su kaybeder. Bunun için su seviyesini yeterli düzeye getirmemiz gerekir. Vücut, suyu aktif olarak kullanır, depolayamaz. Bu sebeple susuzluğa dayanamayız. Vücudumuzun hiç su içmeden dayanabileceği maximum süre en uygun şartlarda 7 gündür.
Sporcularda; su kaybeden vücut, yeterli sıvıyı yerine koyamıyorsa; buna tepki göstererek metabolizmamızı yavaşlatır. Suyun atımını engellemeye çalışır. Özellikle spor sonrası, ter ile atılan suyun yerine gelmesi için ; egzersiz ve yarıştan 15 dk önce 1-1.5 bardak, egzersiz ve yarış sırasında her 10-15 dakikada bir 1/2 bardak su içilmesi gereklidir.
Kısaca;
10-12 bardak suyu, gün içine dağıtarak için.
Su içmek için susamayı beklemeyin. Unutmayın; vücudumuzun, hissettiğimizden çok daha fazla suya ihtiyacı var.
Her öğünden 15 dk önce 1-2 bardak su için ki; 20 dakikada doygunluk mesajı alan beynimizde, bu hissin oluşumunu hızlandırın.
Hiçbir sıvı içeceğin suyun yerini tam anlamıyla tutmadığını unutmayın...

ŞİŞMANLIĞA KARŞI SU
Vücudun su toplamaması için, bol miktarda su içmek gerekir. Su miktarında azalma oldukça, vücutta depolanan yağ miktarı da artmaya başlar. Nedenine gelince; böbrekler yeterli miktarda su almazlarsa, iyi çalışmazlar. Bu görev de karaciğerin olur. Karaciğer böbreklerin görevini üstlendiğinde ise, daha az yağı enerjiye dönüştürür. Bu da zayıflamayı son derece olumsuz etkiler.
Vücut özellikle geceleri su almadığı için, sabahları uyandığınızda hemen bir bardak su içmeyi ihmal etmemelisiniz. Öğlen ve akşam yemeklerinden önce içeceğiniz bir bardak su, iştahı bastırıp, mideyi doldurur ve sindirime iyi gelir. Spor yapmadan önce içilen bir bardak su da yine metabolizmayı çalıştırırken, kas glikojeninin tükenmesinin önüne geçer.

SUYUN RAHATLATICI ETKİSİ...
Günün tüm yorgunluğundan ve stresinden arınmanız için yapmanız gereken en önemli şey; şöyle bol köpüklü bir banyo. Suyun rahatlatıcı etkisi, aslında sandığımızdan çok daha fazla... Su sadece temizlenmek için değil, arınıp, yenilenmek ve yorgunluktan kurtulmak için de birebir...
Yıkandığınız suyun sıcaklığının, ne çok sıcak ne de çok soğuk olmamasına özen göstermelisiniz. Çok sıcak su, kanın yüze doğru hücum etmesine neden olur ve ana merkezler görevini daha zor yaparlar. Sıcak su, bazı dolaşım bozukluklarını da doğurabilir, kalbi zayıf olanlar üzerinde ise daha kötü etkiler yaratır. Sıcak suyun bir dezavantajı da, deriyi yumuşatması ve varislerin daha da ortaya çıkmasını sağlamasıdır. Bunun yanı sıra çok soğuk suyun da bazı zararları bulunur: Özellikle yaz aylarında tercih edilen soğuk su, serinletmek yerine aksine terletir. Kan damarlarının önce daralmasına, ardından hemen genişlemesine neden olur. Bu nedenle, ideal banyo suyunun sıcaklığı, 33 ile 37 derece arasında değişir. Eczaneden alacağınız bir termometre ile suyun sıcaklığını ölçmeniz mümkün. İdeal su sıcaklığı içerisinde, en az 15 dakika kalmayı da ihmal etmemelisiniz...

DERİYE KAYBETTİĞİ SUYU YENİDEN VERİN
Eğer banyo çıkışında vücudunuzda kırmızılık oluştuysa ve kaşınıyorsanız, suyunuz fazla klorlu ya da kireçli demektir. Kireçli su ise, vücudu kurutup, sertleştirir. Bunun için, banyo sonrası, vücudunuza nem kazandıracak kremler sürmenizde fayda var. Kokulu ve renkli banyo tuzlarından kattığınız suda yıkanırsanız, tuzların canlılık verme ve yorgunluk alma özelliğinden de faydalanabilirsiniz. Gülsuyu ve gliserin eklenmiş su ile yapılan banyo ise, deriye kaybettiği suyu yeniden verir. Banyo köpüğünün içinde yer alan maddeler su ile temas ettiğinde, karbon gazı çıkmasını sağlar. Bu gaz tabakası da suyun içinde dağılıp, vücut ısısının etrafa yayılmasını önler. Vücudu terletip zayıflattığı gibi, vücuttaki zehirlerin de atılmasını sağlar. Ayrıca sinir sistemini gevşetmesi de, köpüğün özelliklerindendir. Fakat köpüklü banyoların bir de zararı vardır ki, bu da, köpüğün içinde hassas derileri kurutan yağ alıcı madde bulunmasıdır. Bunu da yine çeşitli krem ve sütlerle takviye ederek giderebilirsiniz. Özellikle yosunlu losyonlar kullanmanızı tavsiye ederiz. Banyo sırasında cilt karbon gazı emdiği için, sudan çıkınca derin derin nefes alıp vermeyi de ihmal etmeyin!.. Yüzümüzün cildi çok daha hassas olduğu için, tuz içeren ve bu nedenle de kuvvetlendirici etkisi olan bir maden suyuyla yüzünüzü yıkayabilirsiniz. Yağmur suyunun saflığını hissedeceğiniz bu yıkama işlemi, cildinizin tazeliğini uzun süre korumasını sağlayacaktır.

SUYUN VÜCUT İÇİN ÖNEMİ
* Vücut sıvılarında bulunarak, eklemlerin kayganlaşmasına neden olur.
* İdrarla zararlı maddelerin atılmasını sağlar.
* Tükürük ve mide salgısında bulunarak, besinleri sindirir.
* Hücre ve kas dokularını güçlendirir.
* Karbonhidratları, yağları, proteinleri, hormonları ve oksijeni, kanda bulunarak kaslara taşır. Zararlı maddeleri dokulardan uzaklaştırmayı sağlar.
* Cildi gerginleştirir, parlaklık kazandırır.